23 Eylül 2010 Perşembe

yaşlılar ve bizim buraların 3 renkli kedileri

bizim buralardaki 3 renkli kediler ve yaşlıların arasındaki çocukluğumdan beri gözlemlediğim vefalı ilişkiyi anlamamakla beraber hep bi saygı duydum, hep de hislendim. sanki sana bana artis davranan o kediler, geriye yaşayacak fazla ömürleri kalmadığı için o yaşlılara merhamet gösterip yolda görünce yanlarına gidiyor, kendilerini sevdiriyor gibi gelir ve bu bana hem hüzün hem şevkat hissettirir ta küçüklüğümden beri.



not: öyle tuna kiremitçi yazısı yazmışım gibi bakmayın amına koyim bana, bazen biz de romantiğiz. kaldı ki bu romantizm diil, gözlem, çocukluğa özlem ve bilimum kafiyeler gelebilir bunun yanına falan. "gidio" yerine "gidiyor" yazınca edebiyatçı olmuyorum hemen yani, uyandıriim.

not 2: şu güzelim romantik ortamı çok aç olduğum için kır pidesiyle bölmeyi planlıyordum ki baktım ev telefonunun şarjı bitmiş. allah kahretsin lan. kahretsin kahretsin. gerçi şarja koyalı 5 dakka oldu, belki siparişe yetecek kadar dolmuş olabilir. hadi wish me luck amına koyim.

13 Temmuz 2010 Salı

hayatı liseden öteye geçememişler hakkında

yani ulan bazen bakıyorum facebook'ta karşıma çıkıyo denk geliyo, bir insan çeşidi var ki liseden sonra bir sosyal hayat kuramamış kendine. daha doğrusu şöyle, burda ölümsüz lise arkadaşlıklarından bahsetmiyorum. üniversite'ye girip hiç sosyalleşemedikten sonra 3. veya 4. senesinde yolda tesadüfen bir lise arkadaşını görüp 4 elle ona sarılan, varsa onun ortamına sızmaya çalışan adamlardan/kadınlardan bahsediyorum. yolda gördüğü kişinin ortamı da yoksa bu sefer 2 kişi takılırken 3. bir lise arkadaşı yolda görülür. aynı şey son bir kez daha olunca liseden kalma optimum 4 kişinin arkadaşlığı, onlara sosyal hayatları olduğu illüzyonunu yaşatmaya başlar. bunlara epey üzülüyorum açıkcası, biraz da sinir bozucular bence. biraz sert ve aşağılayıcı bir yazı gibi gelecek belki okuyanlara ama alakası yok, bir eleştiri falan da yok ortada, sadece bir gözlem var ve bunu burda paylaşmak istedim.

sallıyorum belki de üniversite hayatında kendine düzgün bir sosyal çevre kuramamanın sebebi vasat bi üniversiteye girmiş olmak olabilir, veya okuduğu bölüm sert bi bölümdür, sosyal hayata çok fırsat kalmıyor olabilir ama, abi sınıf arkadaşından ders notu al bi gece beraber çalışın sabahlayın, dostluğunuz pekişsin, bi kere çıkın bira için, bu da sosyalliktir, kimseye balo'ya gidin taksim'e çıkın her hafta da demiyorum.

ama bir insan tipi var ki sosyal çevresi sadece lisedeki 3-5 kankasıyla sınırlıdır. ya hiç bağlar kopmamıştır, yada kopan ilişkiler mezun olduktan 3 sene sonra patlayan facebook sayesinde yeniden inşa edilip nostaljik ve sempatik tabiriyle "tam da kaldıkları yerden" devam etmiştir (bu 3 sene içersinde kişi okulundan mal gibi 2-3 samimiyetsiz dostluk kurup oturmuştur sanırım). nolur kimse bu tarz arkadaşlıklara "yılları deviren", "heyt be" veyahut "vefalı dostluk" gibi etiketler yapıştırmasın. bu tarz arkadaşlıklar asosyallik ve belki hatta antisosyallik ürünü problematik ilişkiler sadece.

buraya kadar yazdıklarımı okuyanlara bunlar tanıdık geldiyse mutlaka şu da tanıdık gelecektir. lise'den sonra 3-5 yıldır görüşmediğin arkadaşla sevgili olma. YA Bİ SİKTİRİN GİDİN ABİ ALLAHAŞKINA! lisede can ciğer arkadaşın olan kişiye şimdi abazalık/badaklık karışımı hormonal bi şekilde yaklaşınca "o gözle" bakmak yeni mi aklınıza geldi ibneler? tabiiki bu hareketi gerçekleştiren fakat düzgün sağlıklı bir sosyal hayatı olanlar da olacaktır, ama HAKKATEN çok az olacaklardır, istisnalar kaideyi bozmaz stayla.

gerçekten birbirini yıllardır görmediğini bildiğim liseden 2 arkadaşımı bir anda facebook'ta ilişkide görünce hem üzülüyorum, hem de hakkaten sinirleniyorum. yapmayın abi allahaşkına, biraz YAŞAYIN lan. of hem sıkılıyorum hem sinirlendim, sikerim daha fazla yazmicam.

6 Haziran 2010 Pazar

ormantik

az önce (takriben 5:03 gibi) göztepe parkının yanından yukarı evime doğru yürürken çocuk parkında bank'ta oturan romantik ve genç bir çift gördüm. gerçekten. gülsem mi ağlasam mı bilemedim. ama her türlü takdir ettim. bravo. kız uyuyodu galiba bi de.

4 Haziran 2010 Cuma

facebook status'ümden copy paste

DİKKAT %100 GERÇEK az önce (en fazla 10 dk) çiftehavuzlar ışıklarda taksiyle durduk, yanımızdaki spor arabanın içinde yavşak yavşak sırıtarak telefonla konuşurken bana bakan birini gördüm, o serdar ortaç'tı, bakınca gayri ihtiyari olarak kafayla ufak bir selam verdim, direksiyonda olan sol elini göğsüne vurup "eyvallah hareketi" yaptı.

ben içimden "hasssssssiktir naptım lan ben" derken yeşil yandı, telefonun diğer ucundaki muhtemelen bayan olan arkadaşa gevrek bir "hahayt" diyerek gaza bastı. patinajla falan değil, sakin sakin gitti. ben heyecanla eve gelip bunu anneme anlattım, nedense "minibüs mü vardı?" dedi, "yok" dedim "spor araba vardı", "kızlar var mıydı bari?" dedi, "yok" dedim "tekti valla", annem de afacanca "hııııı" dedi ve gitti. neden bu kadar heyecanlıyım ve pijamamı giyip bir hışımla bunları facebook'a yazıyorum, bu ise ayrı bir gizem, bambaşka bir muamma.
saygılar,
genç irisi burç.

31 Mayıs 2010 Pazartesi

acaip rüya gördüm

uzun süre sonra ilk defa yine acaip bi rüya gördüm. unutmadan yazayım (eminim ki %50'sini hatırlamicam ama) buyrun:

bi konsermi festival mi ne içinse izmir'e gitmişim ben, orchestra volatile konseri olabilir. fakat ben izmir'e tek gitmişim, korgün niyeyse bi gün sonra gleicekmiş, bi de niyeyse uğur sanki izmirliymiş gibi sürekli uğur'u arayıp adres tarif ettiriyorum bilmemne. (nereyi ne için tarih ettiriyorum bilmiyorum da) neyse geziyorum "so called" izmir'de, benzemiyo çok ama hoştu yine. (otobüsten inince kendimi eskişehir'de sanıp 5 dk yürüdükten sonra niyeyse daha çok ada havası aldım)

bi çok detay var, döner yemem, dönerciyle muhabbetlerim vs, en sonunda nasıl oluyo bilmiyorum ama korgün'lerin evine geliyorum. sonra eşofmanımı falan giyiyorum salona geçip babası ve tanımadığım 2 yaşlı adamla tanışıyorum. sonra bakıyorum işte ışık ordaymış meğersem. ışık da korgün'lerde kalıyomuş, çünkü izmir'de bilmemne grafik falan filan etkinlik varmış 1 hafta süren. bi de simsiyah saçlıydı ışık. sonra oturuyoruz işte bi sehpa var onun yanında yere oturuyorum ben bağdaş kurup, ışık da öyle yapıyo, bi çay falan koyuyo korgün'ün annesi bana, o çayı içerken sehpa'nın tam karşısındaki kapıdan tuğçe işçi çıkıyo, ama saçları oksijen'le açmış, platin olmak üzere, beni görünüyo aaa falan diye şaşırıyo geliyo o da oturuyo. sonra biri daha çıkıyodu da onu tam hatırlamıyorum, ya hatice ya başka biri.

finalde yine aynı kapıdan talat çıkıyo, (bu arada herkes orda kalıyomuş ve herkes eşofman sound'larında) o da işte bizim sahne alıcaamız festival'in bişeylerinden bahsediyo. "kopyası çıkarılcak gitarlara saninkini de yaziim mi?" gibi bişey diyo, "o ne ya?" diyorum. "sahne alan insanların enstrumanlarının birebir kopyasını yaptırıp ilerde bi müzede sergilicez" diyo, "e iyi yapsınlar bari" diyorum.

sonra bi ara dışarı çıkıyoruz hep beraber ama gecenin körü ve çok sıcak. hafif yeşillik bi yere gidiyoruz, o sırada elimde gameboy var ve gameboy'dan muhtemelen benim yaptığım bi şarkı çalıyo. ve sonra çoğu rüyamın saçma ve klasik sonu geliyor. yürürken ayaam takılıyo ve küt diye düşünce uyanıyorum.

27 Mayıs 2010 Perşembe

the dead weather

allahım bu dead weather ne kadar iyi ya, 3 gündür hayatım kaydı. yıllar sonra ciddi ciddi yeniden davula başlicak kadar heyecanlandım. kadro da boru: the kills'teki abla vokal, queens of the stone age'in klavyecisi/gitarcısı da burda, jack white davulda, bi de raconteurs diye bi grubun bassçısı, ki tipi bence çok acaip, tanısam kesin kanka olurduk diyebilirim, niye bilmiyorum.
ÇOK İYİ GRUP ÇOK.

26 Mayıs 2010 Çarşamba

yazayım bari

aslında şu an çıkıp karşı sokaktaki cemil ozalit'ten ufak bi çıktı alıp, kadıköy'den dosya alıp en sonunda okula gidip projemi teslim etmem, teslimin ardından yemek yemem, sonra türk grafik tasarım tarihi sınavına girmem, sınavdan çıkınca da telefonla rıhtımın yanına sayısını kestiremediğimiz biraları söylemem, onları içmem ve yıllar sonra ilk defa okulda sarhoş olmam gerekiyor ama ben şu an ultra kısa seksi şort tarzı parlak kumaşlı muhtemelen 1 liraya salı pazarından alınmış pijama(!)mla oturup simit yiyorum ve çay içiyorum. tv'de de bu kahvaltıya eşlik edebilecek bir program bulamadım dedim bari blog'a gireyim.

dün kafabindünya, caspian'ın alt grubuydu. eski studio-live/yeni punctum performance denen yerde çaldık. ses sistemi epey iyiydi. biraz tutuk çaldık ama sanırsam kafabindünya tarihinin miktar olarak en büyük alkışını almış olabilir. caspian çok efendi heriflerdi bi de. konser bitti, cemiljohns'la apar topar eşyaları toplayıp açık radyo'ya yetişmemiz gerekiyordu. çünkü b yüzü'ni bu akşam cem tek başına sunacaktı, programın konsepti de "josh homme"ydi, ben kendisini epeyce sevdiğim için, cemiljohns efendi de adeta bir josh homme uzmanı olduğu için programa sürpriz konuk olarak gittik (cem'e değil, dinleyicilere dsgfasfg).

daha konser sonrası terimiz gerçekten kurumamışken biralarımızı alıp stüdyoya girip kulaklıkları taktık ve konuşmaya başladık. bu sırada radyo çalışanlarından bi kız ve bi erkek koridorda ufak bir topla bayaa çekişmeli bir maç yapıyordu, yayın sırasında kayıt odasının penceresinden onları izlerken biramdan büyük bir yudum alıp sigaramdan dev bir nefes çektim ve içimden "ulan ne saçma ve güzel bi radyo lan burası" dedim. hakkaten basık tavanını, koltuklarını, insanlarını falan epey seviyorum. daha sonra konu bir şekilde cemiljohns'la benim 1994'te seattle'da tanışıp müzik yapmaya karar verme hikayemize geldi ve kafabindünya'nın ilk konuk olduğu programa bir tribute oldu inceden. kesin yoktur ama hakikaten SÜREKLİ programı takip eden bi dinleyici olsa eski programlara tribute yapılmasını çok severdi lan heralde. ben severdim yani. ya bi de açık radyodaki mikrofonlara da hastayım, kendi sesimi o kadar süper duyuyorum ki mikrofondan, sanki über karizmatik falan gibi bişeylerdi ahah.

ha bu arada evet bugün proje teslim ediyorum, sonra özgürlük. artık gönül rahatlığıyla saçma saçma işler yapabilirim. kafabin albüm kayıtlarına devam edebilirim. hayvan gibi oyun oynayabilirim, 8-bit alemine geri dönebilirim, illüstrasyon yapabilirim, after effects ile daha çok uğraşabilirim, koala sevebilirim, zombi öldürebilirim vs. oley lan!

gençler benim simit bitti, ben şimdi geç olmadan çıkıp projemi teslim etmeliyim. gençler derken kime hitap ettiğimi de hiç bilmiyorum bu arada. zaten kaç kişi okuyo blog'umu ki? 1 mi? 2 mi?

saygılar,
burç.